Anayasa Mahkemesi (AYM), emekli bir vatandaşın, eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’e, “Çok insanlar gördük senin gibi satılmış Siyonist görmedik” yorumunu, ”ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirdi. AYM, ”siyasetçilerin sıradan bireylere göre eleştirilere daha fazla katlanma yükümlülüğü” olduğunu belirterek, başvurucuya 10 bin TL manevi tazminat ödenmesine de hükmetti.
Anayasa Mahkemesi, siyasetçiye söylenen “satılmış Siyonist” sözünü ”ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirdi
İstanbul’da ikamet eden emekli bir vatandaş, sosyal medya hesabından eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’e, “Çok insanlar gördük senin gibi satılmış Siyonist görmedik” yorumunda bulundu. Şener, emekli vatandaşın ”hakaret suçundan” yargılanması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Ankara Asliye Ceza Mahkemesi, 27 Mayıs 2019’da vatandaşa, ”hakaret” suçundan bin 740 TL adli para cezası verdi. Yargılama sürecinde vatandaş hayatını kaybetti, ancak eşi ve çocukları avukatları aracılığıyla davayı sürdürdü.
Kararın kesinleştikten sonra aile, ”bir siyasetçiye yönelik eleştiriler dolayısıyla verilen adli para cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği” AYM‘ye bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi, 14 Şubat 2024’te başvuruyu inceledi. Anayasa Mahkemesi, başvurucu vatandaşın, Şener’e “Çok insanlar gördük senin gibi satılmış siyonist görmedik” şeklindeki sözlerini, siyasetçilerin sıradan bireylere göre eleştirilere daha fazla katlanma yükümlülüğü olduğuna işaret etti. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ”ifade özgürlüğünün” ihlal edildiğine ve başvuruculara müştereken net 10 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
”Siyasetçiler eleştiriye daha fazla tahamül göstermeli”
Yüksek Mahkeme’nin gerekçeli kararı şöyle:
“Somut olayda başvurucu tarafından kullanılan ‘satılmış Siyonist’ şeklindeki ifadenin değer yargısı olduğu açıktır. O halde tespiti gereken husus, başvurucunun davacıyı sebepsiz biçimde hedef alıp almadığı, kullanılan söz ve ifadelerin kişisel saldırı oluşturup oluşturmadığıdır. Başvurucunun olay tarihinde ve halen iktidarda olan partinin bir destekçisi olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu, desteklediği partinin bir zamanlar önde gelen siyasetçilerinden biri olan müştekinin önce kurucusu olduğu partiden ayrılmasına daha sonra da siyasi hayatını başka bir partide ve nihayet ana muhalefet partisinde devam ettirmesine yönelik duyduğu öfkeyi başvuruya konu ‘satılmış siyonist’ sözleri ile ifade etmiştir.
Müşteki ise söz konusu yakıştırmayı kişilik haklarına yapılan bir saldırı olarak değerlendirmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir.
Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir. Bu sebeplerle başvuruya konu paylaşımda geçen ve tazminat ödenmesine neden olan bu gibi ifadelerin bazı bağlamlarda kullanımlarının kaba ve rahatsız edici bulunması hukuk sisteminde ceza veya tazminat şeklinde bir müeyyide bağlanmasının tek başına haklı gerekçesi olamaz.
Öte yandan müşteki, siyasi kariyerinde birçok önemli görevlerde bulunmuş, kamuoyu tarafından yakından tanınan ve takip edilen tecrübeli bir siyasetçidir. Bu çerçevede başvurucunun da içinde olduğu seçmenlerinin sıkı ve yakın denetimi altında olması tabiidir. Müşteki halen iktidarda bulunan partinin önde gelen bir üyesiyken kurucusu olduğu partiden ayrılarak önce muhalif bir siyasetçi sonra ana muhalefet partisinin bir milletvekili olmuştur. Başvurucuya göre, müştekinin siyasi çizgisi değişmiştir ve bu sebeple de müştekinin kendisini daha önce destekleyenlerin eleştirilerine daha fazla tahammül göstermesi gerekir.
Somut olayda Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında yukarıda değinilen nitelikte bir değerlendirme yaparak bir denge kurmaya çalışmamış; yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu ifadelerin hakaret suçunu oluşturduğunu kabul etmiştir. Mahkemenin başvurucunun mahkumiyeti bakımından ileri sürdüğü gerekçeler, başvurucunun ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahale için ilgili ve yeterli olarak kabul edilemez.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”